Günümüzde, yapay zeka teknolojilerinin çeşitliliği ve yaygın kullanımı, suçların kamufle edilmesini kolaylaştırmakta ve bu durum, at izinin it izine karıştırılmasına zemin hazırlamaktadır. Bu gelişme, şantaj, nitelikli tehdit ve iftira gibi suçların işlenmesine daha geniş bir alan sunmaktadır. Teknolojinin hızlı ilerlemesiyle birlikte, yapay zeka teknolojilerinin kullanımı adeta bir silah niteliği kazanmıştır. Anadolu Ajansı’nın haberine göre, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sesini yapay zeka ile taklit ederek iş insanları ve üst düzey kamu yöneticilerini dolandırmaya çalışan bir kişiyi yakalatmıştır. Edinilen bilgilere göre, MİT, Erdoğan’ın sesini taklit ederek bazı iş insanları ve üst düzey kamu yöneticilerini arayıp çıkar sağlamaya çalışan şahsı tespit etmek için çalışmalara başlamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sesini yapay zeka uygulamalarıyla taklit eden ve yabancı uyruklu kişiler adına alınan ondan fazla farklı GSM hattından iş insanlarını arayan şüpheli, MİT’in takibine alınmıştır. Dolandırıcının kimliği ve konumu, MİT’in siber güvenlikle ilgili birimlerinin hassas çalışmaları sonucunda kısa sürede tespit edilerek, emniyet birimlerine teslim edilmiştir. Siber suçlar kapsamında, vatandaşların bu tür girişimlere karşı dikkatli olmaları gerektiğini vurgulayan yetkililer, ses ve kimlik sahtekarlığına karşı tedbirlerin artırılacağını belirtmiştir. Bu olay, Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın sesinin taklit edilerek dolandırıcılık faaliyetlerine kalkışılmasını örneklemekte ve yapay zekanın bu bağlamda kullanımı, hukuki mekanizmaların işlevselliği ve etki alanı açısından değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Şuan emsal yargıtay kararlarına bakacak olursak bu konu bağlamında birden fazla içtihat metninin yayımlandığını görüyoruz.
Yargıtay’ın 2018/41 E. , 2021/5904 sayılı kararı;
Bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde kurulan hükmün incelenmesinde;
Sanığın kendisine ait olmadığını söylediği telefon konuşmaları ile ilgili ses kayıtlarının duruşmada dinletilerek seslerin kendisine ait olup olmadığının sorulduğu, sanığın kabul etmemesi üzerine ses örnekleri alınarak Adli Tıp Kurumu’nca rapor tanzim edilmesinin istenildiği; Adli Tıp Kurumu Bilişim İhtisas Dairesi’nin 11/01/2017 tarihli raporunda; kişiden mukayese amaçlı alındığı bildirilen ses kaydının mukayeseli ses analizi için uygun ve yeterli olmadığı, sanığın belirtilen günlerde kuruma sevkinin sağlanması, eş zamanlı olarak incelenmesi talep edilen ses kayıtlarının ve bu ses kayıtlarına ait çözümlerin delil prosedürüne uygun biçimde kuruma gönderilmesi gerektiği hususlarını mahkemeye bildirdiği, bunun üzerine mahkemenin söz konusu raporu göz ardı ederek mukayeseli ses analizi yapılması için Jandarma Kriminal Daire Başkanlığı’ndan yeni bir rapor düzenlenmesini talep ettiği ve Merkez Jandarma Laboratuvar Amirliği Bilişim Teknolojileri İnceleme Şube Müdürlüğü’nce 09.03.2017 tarih, 2017/36 Uzmanlık Numaralı raporun düzenlendiği anlaşılmışsa da, sanığın tapelerde yer alan konuşmaların kendisine ait olmadığını beyan ettiği anlaşıldığından; Adli Tıp Kurumu’nun prosedürüne uygun şekilde Adli Tıp Kurumu Adli Bilişim İhtisas Dairesi’nden rapor aldırıldıktan sonra sonucuna göre dosyadaki tüm delillerin birlikte değerlendirilip, sanığın hukuki durumunun tayini yerine Merkez Jandarma Laboratuvar Amirliği Bilişim Teknolojileri İnceleme Şube Müdürlüğü’nce düzenlenen rapora dayanılarak hüküm kurulması,
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2017/645 E. , 2019/468 sayılı kararı ;
Yargıtay kararında dosya içerisinde bulunan adli tıp raporu ile kriminal raporu arasında çelişki olduğu belirtilmiştir. Her ne kadar adli tıp raporunda 7/9 oranında sesin sanığa ait olduğu, kriminal raporunda ise 2/9 oranında sesin sanığa ait olduğu belirtilmiş ve bu bir çelişki olarak gösterilmiş ise de, neticede herhangi bir çelişki yoktur. Zira oransal anlamda bulunan çelişki kayda değer değildir. Her iki raporda da sesin tam olarak sanığa aidiyeti hususu belirtilmemiştir. Teknik olarak hâkimin de raporları irdeleyip birini diğerinden üstün tutması da mümkün değildir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2017/645 E. , 2019/468 sayılı kararında da görülebileceği üzere adli tıp raporu ile kriminal raporu arasındaki görünür çelişkinin bir çelişki olmadığını her iki raporda da aidiyeti hususunda hakimin bir raporu diğer rapordan üstün tutmasının mümkün olmadığından bahsetmiştir. Yine söz konusu kararın devamında
Kaldı ki TÜBİTAK veya başka bir kurum veya bilirkişiden rapor alınması hâlinde dosya kapsamı değişmeyecektir. Zira dosyada bulunan her iki raporda da, ses kaydının sanığa ait olduğu hususunda tam bir tanıma söz konusu değildir. TÜBİTAK’tan rapor alındığı hâlde birkaç ihtimal doğacaktır. TÜBİTAK’tan alınacak raporda sesin tam olarak sanığa ait olduğu yönünde rapor verildiği taktirde, bu kez dosya kapsamında 2 ayrı raporda da sesin tam olarak sanığa ait olmadığı, bir raporda ise sanığa ait olduğu şeklinde bir durum oluşacaktır.
Burada da görüleceği üzere, sanığın bir ses kaydı analizinde birden fazla rapor alındığı, ve bu raporlardan birinde sadece sanığın ses benzerliğinin düşük olması diğer raporda yüksek olması durumu görülmektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu buna esas olarak bu şekilde raporların birden fazla olmasının bir anlam ifade etmediğini belirtmektedir. Buradan doğan çelişki ile kararın devamında
Hangi açıdan bakılırsa bakılsın çelişki doğacaktır. Ceza hukukunun temel prensibi olarak şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği, başka bir delille desteklenmeyen, sadece banka aramasındaki sesin kısmen sanığa ait sese benzemesi delilinin her hâlükârda yeterli delil olmadığı,” gerekçesiyle bozma kararına direnerek önceki hüküm gibi sanığın beraatine karar vermiştir.
İlk derece mahkemelerin her ne pahasına olursa olsun anlayışıyla hüküm vermesi, hukukun temel prensiplerine aykırı bir yaklaşımı yansıtır ve adil bir yargılamanın gerekliliklerine uymaz. Ceza hukukunda “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi (in dubio pro reo), sanığın aleyhine olan herhangi bir şüphenin varlığında, bu şüphenin sanık lehine yorumlanması gerektiğini öngörür. Bu ilke, adaletin temel bir prensibidir ve masumiyet karinesinin bir uzantısı olarak kabul edilir. Masumiyet karinesi, bir kişinin suçlu olduğunun kanıtlanana kadar masum kabul edilmesini gerektirir.
Yargıtay’ın bozma kararına direnme ve sanığın beraatine karar verilmesi süreci, bu temel ilkenin uygulanmasının somut bir örneğini oluşturur. Kararda, banka aramasındaki ses kaydının kısmen sanığa ait sese benzemesi gibi tek başına kesin olmayan bir delilin, suçun ötesinde makul bir şüphe bırakması durumunda, bu şüphenin sanık lehine yorumlanması gerektiği vurgulanmıştır.
Bu durum, ceza hukukunda delillerin değerlendirilmesinde kesinlik arz etmeyen veya tek başına yeterli olmayan kanıtların, sanığın aleyhine sonuçlar doğuramayacağının altını çizer. Herhangi bir delilin, suçlama ile ilgili makul şüphe bırakacak şekilde desteklenmemesi halinde, sanığın lehine sonuçlanacak bir karar verilmesi beklenir.
Teknik ve hukuki açıdan, bu durum aynı zamanda teknolojinin hukuki süreçlere olan etkisini gözler önüne serer. Teknolojinin gelişimi ve manipülasyon potansiyeli, adli süreçlerde daha dikkatli ve bilinçli bir yaklaşımı gerektirir. Teknik delillerin güvenilirliği ve bütünlüğü sağlanmalı, uzmanların katılımıyla bu delillerin doğru bir şekilde yorumlanmalıdır.
Bu durumun temel meselesi, ses kayıtlarının kötü niyetli bir şekilde üretilebiliyor olmasıdır. Bu, gerçek ses kaydının itibarını zedeleme potansiyeline sahiptir ve ayrıca Adli Bilişim İnceleme süreçlerinin bu teknolojiyle birlikte güncellenmesini gerektirir.
Günümüzde, yapay zekanın ürettiği ses kayıtlarının gerçek seslerden zor ayırt edilebildiği bir gerçektir. Özellikle ElevenLabs gibi yapay zeka tabanlı ses klonlama teknolojileri, gerçek sesleri taklit etme yeteneğine sahiptir. Bu tür platformlar, kullanıcıların ses örneklerini kütüphanelerine ekleyerek, bu örnekleri kullanarak yazılan metni klonlama yeteneği sunar. Ayrıca, sesin çeşitli ayarlarında değişiklikler yapma imkanı da sunarlar.
Bu durum, adli süreçlerde ve delil değerlendirmesinde yeni bir boyut ekler. Ses kayıtlarının yapay zeka tarafından üretilebiliyor olması, delil olarak sunulan ses kayıtlarının güvenilirliğini sorgulama ihtiyacını ortaya çıkarır. Adli Bilişim İnceleme süreçlerinin bu teknolojiyi dikkate alarak yeniden düzenlenmesi, adli makamların bu tür yapay zeka ürünlerinin tespit edilmesi ve değerlendirilmesi konusunda uzmanlaşmasını gerektirir.
Sonuç olarak, yapay zeka tarafından üretilen ses kayıtlarının gerçek seslerden ayırt edilmesi giderek zorlaşmaktadır ve bu durum adli süreçleri etkileyebilir. Bu teknolojik gelişmeleri göz önünde bulundurarak, adli süreçlerin ve delil değerlendirmelerinin güncellenmesi gerekmektedir.
Adli bilişim bağlamında ses incelemesi, çeşitli teknik adımları içeren bir süreçtir. Bu süreç, adli soruşturma veya mahkeme davalarında ses kayıtlarının analiz edilmesini ve delil olarak sunulmasını kapsar. Ses incelemesi, aşağıdaki teknik adımları içerir:
- Transkripsiyon (Konuşmanın Çözümlenmesi): Ses kaydı üzerindeki konuşmaların yazılı bir metne dökülmesi işlemidir. Bu, konuşmaların anlaşılabilir ve okunabilir hale getirilmesini sağlar.
- Kayıt Bütünlüğünün İncelenmesi: Ses kaydının bütünlüğünün ve orijinalliğinin korunduğunu doğrulamak için kayıt dosyalarının incelenmesi yapılır. Kayıtların değiştirilip değiştirilmediği kontrol edilir.
- Ses İzi Eşleştirmesi: Ses kaydı üzerinde yer alan konuşmacıların ses izleri, ses analizi ve özellik çıkarma yöntemleri kullanılarak eşleştirilir. Bu, belirli bir konuşmacının kimliğini tespit etmeye yardımcı olur.
- Spektrum Analizi: Ses kaydının frekans spektrumu analizi yapılır. Bu, sesin frekans bileşenlerini inceleyerek özel ses karakteristiklerini belirlemeyi sağlar.
- Ünsüz Harflerin Formant Frekanslarının Ölçülmesi: Ses analizinde, konuşmacının ünsüz harflerini çıkarmak için formant frekansları ölçülür. Bu, konuşmanın detaylı incelenmesine yardımcı olur.
- Kayıt İyileştirme: Ses kaydının kalitesini artırmak için gürültü giderme ve filtreleme gibi işlemler uygulanabilir. Bu, netlik ve anlaşılabilirlik açısından önemlidir.
- Birden Fazla Konuşmacının Bulunduğu Yerlerde Konuşanı Ayırt Etme: Ses kaydında birden fazla konuşmacı varsa, hangi konuşmanın hangi konuşmacıya ait olduğunu belirlemek için ses izi eşleştirmesi yapılır.
- Gerçek Zamanlı Ses Analizi: Ses kayıtlarının gerçek zamanlı olarak analiz edilmesi gereken durumlarda, bu analiz hızlı ve doğru sonuçlar elde etmek için kullanılır.
- GSM Gürültülerini Yok Etme: Ses kayıtlarında GSM sinyali gibi gürültüler varsa, bu gürültülerin temizlenmesi veya izole edilmesi işlemi yapılır.
Ses incelemesi, dijital sinyal işleme teknikleriyle desteklenir ve adli makamlara ses kayıtlarının güvenilir bir şekilde analiz edilmesi ve yorumlanmasında yardımcı olur.
Ses incelemesi, adli bilişim ve kriminal inceleme alanlarında kullanılan bir dizi teknik içermektedir. Bu teknikler, ses kayıtlarının ayrıntılı bir şekilde analiz edilmesi, yorumlanması ve delil olarak kullanılması için önemlidir.
Ses kayıtlarının manipülasyonunun tespiti sürecinde, çeşitli inceleme yöntemlerine göre farklılıkların ortaya çıkması mümkündür. Bu bağlamda, manipülasyon sürecinde birden fazla tekniğin kullanılmasının zorunluluğu vurgulanmalıdır; ancak, bu zorunluluk şüphesiz ki, herhangi bir şüpheye yer bırakmayacak bir kesinlik sağlamak açısından neredeyse imkansızdır. Bu durum, adli ses incelemelerinin karmaşıklığını ve zorluklarını ortaya koymaktadır, zira farklı manipülasyon teknikleri farklı inceleme metodolojilerini gerektirebilir ve bu da sonuçlarda çelişkilere yol açabilir.
Görsel-işitsel ve dilbilimsel inceleme yöntemlerinin uygulandığı araştırmalarda, aynı ses kaydı üzerinde farklı tekniklerin pozitif (+) ve negatif (–) sonuçlar ürettiği gözlemlenmiştir. Bu, metodolojik bir çelişkiyi işaret etmekte ve adli ses analizleri sürecinin karmaşıklığını vurgulamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2017/645 E. , 2019/468 sayılı kararında görüleceği üzere farklı sonuçlar vermektedir. Hal böyle olduğunda burada hukuki delil niteliğinin somut verilerle birleştirilmesi gerektiği unutulmamalıdır.Adli ses kayıtlarının incelemesinde kullanılan mevcut ses analiz yazılımlarının ve uygulamalarının tam anlamıyla gelişmemiş olması, özellikle birden fazla kaynaktan elde edilen ses kayıtlarının analizi söz konusu olduğunda, bazı zorluklara yol açmaktadır. Örneğin, bir telefon görüşmesinin kaydında, ham sesin bir telefon mikrofonundan diğer telefonun hoparlörüne ve ardından kayıt cihazının mikrofonuna geçiş yapması gibi durumlar, sesin niteliğinde önemli değişikliklere neden olabilir. Bu tür durumlar, incelemenin sonuçlarının büyük ölçüde incelemeci tarafından yapılan işitsel değerlendirmelere dayanmasına sebep olmaktadır. Ses manipülasyonu incelemecinin, bireysel yetenek ve kabiliyetlerine bağlı olarak farklılık gösterecektir.
Sonuç itibarıyla, hukuki süreçlerde doğruluğa ulaşmanın önemi vurgulanmaktadır. At izi, it izine karıştırılmamalıdır. Ne pahasına olursa olsun denilmemelidir. Keyfi değerlendirmelerin yol açtığı mağduriyetlerin önüne geçilmesi, teknolojik ilerlemeler ışığında dijital delillerin doğruluğunun yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda, hukuki kanunların teknolojik gelişmelere paralel olarak güncellenmesi büyük önem taşımaktadır. Dijital delillerin manipülasyona açık olması ve kolaylıkla klonlanabilir nitelikte olması, hukuki kararların daha somut verilere dayanarak alınmasını gerektirmektedir. Özellikle ilk derece mahkemelerinin bu konudaki yaklaşımlarının mağduriyetlere yol açtığı gözlemlenmiştir. Mevcut teknoloji çağında, adli ses kayıtlarının güvenilirliğinin sağlanması ve manipülasyon risklerinin minimize edilmesi, hukuk sistemlerinin bu yeni gerçekliklerle uyum sağlamasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle, parlamentonun ilgili mevzuatı gözden geçirmesi ve dijital delillerin adli süreçlerdeki rolünü yeniden tanımlaması gerekmektedir. Türk hukuku bağlamında, bu tür düzenlemelerin yapılması ve adli verilerin delil niteliğinin yeniden düzenlenmesi, hukuki adaletin sağlanması açısından büyük bir öneme sahiptir.