Dijital Delillerin Hukuk Çıkmazı : HTS ve Baz Kayıtlarındaki Zafiyetlerin Hukuki Süreçler Üzerindeki Etkisi

Günümüzde, telekomünikasyon verilerinin hukuki süreçlerdeki kullanımı, özellikle terörle mücadele ve suç soruşturmaları bağlamında, hem hukuk profesyonelleri hem de akademisyenler tarafından yoğun ilgi görmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’de özellikle Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile bağlantılı soruşturmalarda sıklıkla karşılaşılan HTS (Historical Traffic Search – Tarihsel Trafik Arama) ve Baz istasyonu kayıtlarının delil olarak kullanılması, hem teknik hem de hukuki açıdan birçok soruyu beraberinde getirmektedir.

HTS kayıtları, telekomünikasyon trafik verilerini içerir ve bu veriler, bir telefon görüşmesinin zamanı, süresi, arayan ve aranan numaralar gibi temel bilgileri kapsar. Ancak bu kayıtlar görüşmenin içeriğine ilişkin herhangi bir bilgi içermez. Bu nedenle HTS kayıtlarının yalnızca ilişkisel veri sağladığı, ancak içeriğe dair doğrudan bir kanıt sunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durum HTS kayıtlarının hukuki süreçlerdeki değerini ve kullanımını sınırlayan önemli bir faktördür.

Diğer yandan, Baz istasyonu kayıtları, mobil cihazların coğrafi konumlarının tespit edilmesinde kullanılan bir başka veri türüdür. Bir cep telefonu, aktif olduğunda, bulunduğu yerin en yakın Baz istasyonu ile sürekli olarak iletişim halindedir. Bu iletişim sırasında, telefonun yerel zaman damgası ve Baz istasyonunun konum bilgisi gibi veriler kaydedilir. Bu veriler, bir cihazın belirli bir zaman diliminde yaklaşık konumunu tespit etmek için kullanılabilir. Ancak, bu tür verilerin hassasiyeti ve güvenilirliği, çevresel faktörler, cihazın teknik özellikleri ve Baz istasyonlarının yoğunluğu gibi birçok değişkene bağlıdır.

Teknolojik gelişmeler, özellikle de internet tabanlı haberleşme uygulamalarının yaygınlaşması, HTS ve Baz kayıtlarının delil olarak kullanılmasını daha da karmaşık bir hale getirmiştir. WhatsApp, Telegram, FaceTime gibi uygulamalar aracılığıyla yapılan iletişimler, geleneksel telekomünikasyon trafik analizlerinin ötesinde yeni zorluklar sunmaktadır. Bu uygulamaların trafik verileri, iletişimin zamanı ve süresi gibi bazı temel bilgileri içerebilir, ancak bu verilerin içeriğe dair doğrudan bir bilgi sağlaması mümkün değildir.

Bu bağlamda, HTS ve Baz kayıtlarının hukuki süreçlerde nasıl değerlendirileceği, bu verilerin güvenilirliği, yorumlanması ve hukuki etik ile ilgili önemli soruları gündeme getirmektedir. Delil olarak kullanılan bu tür verilerin analizinde hem teknik uzmanlık hem de hukuki duyarlılık gerekmektedir.

Telekomünikasyon sistemlerinin HTS ve Baz kayıtlarının analizi, hukuk ve teknoloji arasındaki ilişkiyi ön plana çıkaran bir konudur. Bu bağlamda telekomünikasyon sistemlerindeki zafiyetlerin bu kayıtların manipülasyonuna yol açabileceği ve bunun hukuki sonuçları üzerine yoğunlaşmak gerekmektedir. Teknolojik gelişmelerin hızla ilerlediği bir dünyada hukukun bu değişimleri takip etmesi ve gerekli düzenlemeleri yapması zorunludur.

HTS ve Baz kayıtları, mahkemelerde delil olarak kullanılırken, içtihat kararları bu değerlendirmelerin temelini oluşturmaktadır. Ancak bu kayıtların kullanımı bazen manipülasyonlara açık olabilmektedir. Örneğin, bir cep telefonunun suçlu ile aynı yerden sinyal vermesi, o telefonun verdiği Baz sinyalleri, suçlu olmayan bir kişiyi suçlu ile ortak gibi gösterebilir. Bu durum, özellikle bir suç şüphesiyle ilgili olarak birden fazla kişinin aynı yerde bulunması durumunda karmaşıklık yaratmaktadır.

Baz kayıtlarının sadece bir cep telefonunun en yakın baz istasyonuyla iletişimini yansıttığı ve bu kayıtların bir cihazın kesin konumunu belirlemede sınırlı bilgi sağladığı göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle, HTS ve Baz kayıtlarının mahkemeler tarafından değerlendirilmesi sırasında bu kayıtların doğası ve sınırlılıkları dikkate alınmalıdır.

Türkiye’de, “patates hat” olarak adlandırılan yasadışı telefon hatlarının varlığı, telekomünikasyon güvenliği ve hukuki düzenlemeler açısından ciddi sorunlar teşkil etmektedir. Bu hatlar, genellikle yasadışı yollarla satın alınan ve başkasının adına kayıtlı olan mobil hatlardır.

Bu tür hatlar, suç faaliyetlerinde anonimlik ve izlenememe avantajı sağladığı için suç örgütleri tarafından tercih edilmektedir. Örneğin, 2017 yılında Türkiye’de gerçekleşen “Reina” saldırısında saldırganın birden fazla patates hat kullanması, bu hatların suç faaliyetlerinde ne kadar yaygın kullanıldığını gözler önüne sermiştir. Bu tür hatların kullanımı, suç faaliyetlerinin izini kaybettirmekte ve soruşturmaları zorlaştırmaktadır. Bu hatlar, aynı zamanda vatandaşların kimlik bilgilerinin izinsiz kullanılması yoluyla elde edilebilmektedir. Bireyler, kendi bilgileri kullanılarak açılan ve suç faaliyetlerinde kullanılan hatlar nedeniyle mağdur edilmekte, hukuki süreçlerde zor durumda bırakılmaktadır. Bu durum, özellikle banka dolandırıcılığı gibi nitelikli suçların ve bunların ispatında yaşanan zorlukların artışına sebebiyet vermektedir.

Patates hatların yaygınlaşmasında düzensiz göç ve kaçak girişlerin de etkili olduğu aşikardır. Bu hatlar, yasadışı yollarla ülkeye giren bireyler tarafından da kullanılmakta, bu da ulusal güvenlik ve kamu düzeni açısından ek riskler oluşturmaktadır.

Yandaki görsel bir GSM operatörünün baz istasyonlarını göstermektedir. Bu çerçevede birden fazla kişinin erişimini yansıtabilir.

Bu kayıtların değerlendirilmesi sırasında, baz istasyonlarının kapsama alanındaki çok sayıda bireyin sinyallerini kaydettiği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu bağlamda, bir zanlının kullanımındaki ‘patates hat’ ve ikinci el telefonun suç faaliyetleri ile ilişkilendirilmesi, karmaşık bir analitik süreci gerektirir. Konunun kapsamlı anlayışını geliştirmek açısından farklı olasılıkları dikkate alarak senaryoları değerlendirelim.
Farklı bir senaryoda, zanlının ikinci el bir telefon ve bu telefona takılı olan bir ‘patates hat’ kullanarak suç işlediği ve aynı zamanda kendi üzerine kayıtlı bir cep telefonu ve hattının da yanında bulunduğu varsayılmaktadır. Bu durumda, zanlı ile patates hattı arasındaki iltisak nasıl değerlendirilecektir ?

Türk yargı sistemi içinde ilk derece mahkemelerin bu tür durumları genellikle belirti delili veya kuvvetli delil olarak değerlendirdiği görülmektedir. Belirti delili, suçla doğrudan ilişkili olmayan ancak suçla bağlantılı olabilecek dolaylı kanıtlardır. Kuvvetli delil ise, suçla daha doğrudan ilişkilendirilebilecek kanıtlardır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2013/406 a esas 2015/185 sayılı kararı kapsamında;

HTS kayıtlarına göre, sanık O..’un cep telefonu, olay gecesi hem Viranşehir ilçe merkezindeki hem de Karakeçi Köyündeki baz istasyonlarından sinyal almış ise de, sanığın misafirlikte olduğunu belirttiği K…Köyü’nün, A… Köyü gibi her iki baz istasyonuna uzaklığının aynı olması sebebiyle HTS kayıtları dikkate alınarak sanığın olay gecesi A…. Köyü’nde mi yoksa K….Köyü’nde mi bulunduğunun ya da bulunmadığının tespitinin yapılamaması, sanığın olay gecesi yoğun telefon görüşmesi yapmasının ve bu görüşmelerin 03.47-04.51 saatleri arasında kesilmesinin aleyhine yorumlanarak varsayıma dayalı sonucuna gidilmesinin mümkün bulunmaması hususları birlikte gözetildiğinde, sanık O..’un yüklenen suçu işlediği hususu şüphe boyutunda kalmakta olup şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca, sanığın beraatına hükmolunmalıdır…

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2013/406 esas, 2015/185 sayılı kararında belirtildiği üzere, HTS kayıtlarına dayanarak yapılan analizler, zanlının belirli bir zaman ve yerde bulunup bulunmadığını tespit etmede kullanılabilir. Ancak bu kararda da vurgulandığı üzere, HTS kayıtlarının sınırlılıkları ve çeşitli baz istasyonlarından alınan sinyallerin yorumlanması, bazen kesin sonuçlar çıkarmayı zorlaştırabilir. Bu durum, özellikle sanığın birden fazla baz istasyonunun kapsama alanında bulunduğu durumlarda, sanığın kesin konumunun tespit edilememesi gibi sorunlara yol açabilir. Ancak ilk derece mahkemenin bu hususu farklı değerlendirdiği anlaşılmaktadır.

Ancak buradaki mesele Kovuşturma sürecinin yanı sıra, soruşturma aşamasında savcıların HTS ve Baz istasyonu kayıtlarına dayanarak işlem yapmaları, Türk hukuk sisteminde önemli bir konudur. Bu kayıtlar, bir suçu doğrudan ispat etmek için değil, suçun araştırılması ve şüphelilerin belirlenmesi yönünde kullanılmalıdır. Özellikle HTS ve Baz kayıtlarının çoğul veri kaynaklarından elde edilmesi ve farklı baz istasyonlarından sinyallerin alınması, suçun yer ve zamanını belirlemede belirsizlik yaratabilir. Bu durum, bazen suçun ve suçlunun gözden kaçmasına veya işlenmeyen bir suçun şüpheli üzerine kalmasına neden olabilir.

Yargıtay 6.Ceza Dairesinin E. 2020/10218 K.2021/2665 sayılı 18/02/2021 tarihli kararı

Oluş ve dosya içeriğine göre, olay tarihinde gece vakti sanık … ile meçhul bir şahsın katılanı evde yağmaladıkları ve hürriyetini tahdit ettikleri, sanık …’ın bu eylemlerde yanındaki şahsın … olduğuna dair herhangi bir teşhisin bulunmadığı, katılanın meçhul şahıs yönünden verdiği bilgiler ile sanık …’nın uyumluluk arz etmediği, ayrıca sanık …’nın telefonunun sanık … ile aynı bazdan sinyal vermesinin yakın oturmaları yüzünden olası olduğu, kezâ HTS’ye yansıyan iletişimlerin de tek başına suç delili olmasının mümkün bulunmadığı, sanık … hakkındaki beraat kararının gerekçesinin yasal ve yeterli olduğu, yine … lehine bir alacak söz konusu olmadığından adı geçen sanık hakkında nitelikli yağma suçu bakımından TCK’nin 150/1. maddesinin uygulanma koşullarının oluşmadığı, bu itibarla sanıklar kurulan hükümlerde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır.

Yargıtay 6. Ceza Dairesinin E. 2020/10218, K. 2021/2665 sayılı ve 18/02/2021 tarihli kararında, HTS kayıtlarının suç delili olarak kullanımı ve bu tür verilerin hukuki süreçlerdeki rolü üzerine önemli bir vurgu yapılmıştır. Karara göre, bir suç olayında sanığın telefonunun HTS kayıtlarına yansıyan iletişimlerinin ve aynı baz istasyonundan sinyal almasının, tek başına suç delili olarak kabul edilmesi uygun bulunmamıştır. Ayrıca bu tür verilerin diğer delillerle eşleştirilmesinin önemi ve teknik olarak değerlendirilmesi gereken aksi durumların dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Yargıtay kararı, HTS ve Baz istasyonu kayıtlarının tek başına yeterli ve kesin bir suç delili olarak kabul edilmemesinin altını çizmektedir.

Baz kayıtlarıyla ilgili olarak, çelişkili durumları ortaya koyan farklı senaryoların incelenmesi bu konudaki karmaşıklığı göstermektedir. Örneğin, bir şahsın kendi cep telefonunu evde bırakıp, yanına patates hat takılı ikinci el bir telefon alarak suça karışması durumunda, Baz kayıtlarına göre şahsın evde olduğu ve suç mahallinde bulunmadığı sonucuna varılabilir. Ancak, patates hattın takılı olduğu IMEI numarasının şahsa ait olduğu bir senaryoda, şahsın daha önce kullandığı cep telefonunu satarak bu telefonun kötü niyetli kişilere ulaşması ihtimali, suç ve mağduriyetin karmaşık bir tablosunu ortaya çıkarır.

Bu durum, ikinci el telefonların satışı ve alımıyla ilgili olarak devlet iradesinin belirleyici kanunlar çıkararak müdahale etmesinin önemini vurgulamaktadır. Özellikle yerel esnaf olarak nitelendirilen telefoncuların IMEI kaydı ve faturalandırma süreçlerinin şeffaflığının artırılması, bu tür suçların önlenmesinde önemli bir adım olacaktır. Telefonların kaynağının takip edilmesi ve satışlarının kayıt altına alınması, hem suçluların bu tür zafiyetleri lehine kullanmalarını engelleyecek hem de mağdurların aleyhine olan durumları azaltacaktır.

Türkiye’de bu alandaki mevcut zafiyetlerin, özellikle örgütlü suçlar, tehdit, hakaret ve dolandırıcılık gibi suç türlerinde yaygın olarak kullanıldığına dair yapılan analizler ve araştırmalar, bu sorunun ciddiyetini ortaya koymaktadır. Bu zafiyetlerin, suç örgütleri ve bireysel suç faaliyetleri tarafından faydalanıldığı ve suçların işlenmesini kolaylaştırdığı gözlemlenmektedir. Son yıllarda Türkiye’de telefon dolandırıcılığı suçlarının artışının ardında yatan temel sebeplerden biri, açık hatların zafiyetleri olarak kabul edilebilir.

 

Paylaş
Bağlantıyı kopyala